Doblo'da seçilen lastik konusu aslında çok çetrefilli bir konu. Chrono'ların hem (+) hemde (-) leri mevcut. eminim fabrikadaki karar vericiler tüm bunları yan yana koyup kendi tasarım ve üretim stratejileri açısından en optimum olanını seçmişlerdir. Onların düşündüğü optimumluk başkaları açısından aynı derecede önemli olmayabilir. Ben mesela kendi açımdan birkaç aklıma geleni yazayım.
1. Doblo'nun tasarım ve üretim amacı: Doblo nihayetinde bir ticari araçtır ve yük taşımak için tasarlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında tasarım amaçları arasında konfor ilk sıralarda olamaz. Peki ilk sıralarda neler olabilir?
- Büyük ve rahat kargo alanı
- Sağlam ve dayanıklı yapısı
- Kullanıcısı için en düşük toplam işletme maliyeti
- En düşük maliyetle tasarım ve üretim
Örneğin bunların içerisinde "en düşük toplam işletme maliyeti"ni düşünürseniz dayanıklı, çok kilometre yaptıran ve kolay kolay eskimeyen bir lastiğin bu amaca gayet güzel hizmet ettiğini görebilirsiniz. Öte yandan Chrono'ların pahalı satış fiyatlarının bu amaca biraz ters düştüğü de bir gerçek. Fabrika bu noktada neyi düşündü bilemiyorum. Belki kendileri piyasa fiyatlarının çok çok altında özel maliyetlerle anlaşma yaptıkları içindir, yada doblo'nun ilk çıktığı yıllarda çok az olan alternatifler arasında en iyi uzun vadeli anlaşmayı Pirelli teklif ettiği içindir.
Bu arada ben Chronolar'ımdan çok memnunum. çünkü benim kullanım amacıma iyi hizmet ediyorlar. tamam bende hususi ve aile aracı olarak kullanıyorum ancak benim için asıl olan, uzun ömürlü ve dayanıklı olması. aracımdaki lastikler şu anda 4 yıllık oldu, halen fren performansından birşey kaybetmedi. dağ yollarına da sürdüm, şehirde birçok çukura da girdim. kaldırımlara sürttüm, yük taşıdım vs. ne 1 balon yaptı nede beni yarı yolda bıraktı. Bu açıdan bakıldığımda benim için ideal lastikler diyebilirim. Tabi yenileme zamanı geldiğinde o paraları verir miyim bilemiyorum.
2. Doblonun asıl üretim ve tasarım amaçlarıyla ülkemiz koşullarındaki kullanım ve pazarlama alanlarının birbiriyle örtüşmemesi de ayrı bir handikaptır.
Kabul edelim ki doblo yük taşımak için tasarlanmış bir araçtır. Ancak ülkemizdeki taşıt vergilerinin gerek ilk alım gerekse yıllık ödemelerindeki çarpıklık ve fahişlikler yüzünden pazardaki araç modellerinin kısıtlı oluşu sonrası alternatif eksikliğinden dolayı doblo gibi araçlar malesef aile aracı ve hususi kullanımlar için de tercih edilir oldu. Yurt dışındaki makul vergiler sebebiyle her ebatta ve motor gücünde yüzlerce araç modeli pazarlarda yer alırken bizdeki vergilendirmeler yüzünden bu modellerin bir çoğu malesef ülkemize getirilmiyor ve satılmıyor. Dolayısı ile kalabalık aileler için, yük taşımak isteyenler için vs alternatifler oldukça az ve olanlar da aşırı maliyetli olduğu için doblo gibi hafif ticari araçlara yöneliniyor. Bu da haliyle yük taşımak için tasarlanan araçlarda konfor eksikliği şikayetlerini de beraberinde getiriyor. Bu noktada aslında Tofaş'ın da sorumluluğu ve suçu var. Neden? çünkü tüm pazarlama faaliyetlerini bu araçların hususi kullanım için de ideal olduğu yönünde odaklandırırken bunun için aracın tasarımındaki bazı olumsuzlukları bertaraf edecek ek geliştirme yada model bazında özelleştirmeleri yapmıyor. aracın rengi, döşeme kumaşı, teybi, krom süsleri gibi şeyler özetle sadece ambalaj kabındaki değişiklikler malasef tasarımındaki temel unsurları değiştirip farklı pazarlara hitap edebileceği değişimleri sağlamıyor. Bunun için lastik, süspansiyon sistemi, iç mekanda kullanılan malzemelerin kalitesinde ciddi değişimler yapması gerekiyor. Mesela bugün en alt donanım seviyesindeki, yük taşıma amaçlı bir doblo ile en üst donanım seviyesindeki ve tamamen aile kullanımı için pazarlanan bir doblo versiyonunda tamamen aynı kalitede konsol plastiği, aynı süspansiyonlar ve aynı lastikler kullanılıyor. Ancak günün sonunda bu tercihler de yine en başta belirttiğimiz noktalardan "En düşük maliyetle tasarım ve üretim" kısmına gayet ideal cevap veriyor.
Özetle üretici firma bunların hepsinin hesabını ve analizlerini yapıyordur. Satışlarının ticari/hususi kullanım ağırlıklarını, bunların ne kadarının neyden şiakyetçi olduğu, bu şikayetleri giderdiklerinde kazanacakları müşteri karşılığında ne kadarlık bir maliyete katlanacakları, öbür yandan bu maliyetler sonrası ne kadar müşteri yada kar kaybedecekleri, günün sonunda attıkları taşın ürküttükleri kuşa değip değmeyeceği gibi konuları derinlemesine inceliyorlardır. Bizim için anlamsız gelen bazı saçma kararlar firmaların uzun maliyet ve pazar hesapları sonrası karar verdiği ve malesef bazen bilerek katlandıkları durumlar da olabiliyor. tabi olayın birde yönetim boyutu mevcut. işini bilen ve idealist bir uzman/analistçi tüm bunların hesabını yapıp olumlu bir rapor olarak yöneticilerinin önüne koysa bile öyle yada böyle günün sonunda alınan tüm kararlar yöneticilerin 2 dudağının arasında oluyor. onlar da malesef bazen rakamlara bakarken bazen de ne deseniz boş oluyor ve kendi bildiklerinden şaşmayabiliyorlar.